İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamları sürerken Refah’a yapılması planlanan operasyonlar da gündemden düşmüyor. Olası saldırı öncesi ABD’nin İsrail’e yönelik yardım paketini onaylaması, uzmanlara göre yeni operasyonlara işaret ediyor. Peki, yaklaşık 35 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen Batı’nın desteği neden devam ediyor?
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları 7 Ekim’den bu yana acımasızlığını artırarak devam ediyor. Çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu 35 bine yakın insan hayatını kaybetti.
Uluslararası hukuk gözetilmeden yapılan saldırılara herhangi bir güç son veremedi. Öyle ki, ABD ve Batılı ülkelerin bu saldırılara olan körlüğü devam ediyor, üstelik İsrail’e destek de sürüyor.
Bunun son zamanlardaki en çarpıcı örneği ABD’den geldi. 95 milyar dolarlık bir “yardım” paketi, Ukrayna ve İsrail’e ulaştırılmak üzere onaylandı. Bu paketin bir kısmının Tayvan’a gitmesi bekleniyor. Gazze için de ayrılan bütçe, 1 milyar dolar oldu. Bu miktar İsrail tarafından Gazze’ye ulaştırılacak.
İsrail’e verilen destek Tel Aviv’in saldırılarını artırabileceği görüşünü de beraberinde getirdi. Zira, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun son hamleleri de bu düşünceyi onaylar nitelikte. Çünkü, İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Netanyahu’nun kendisine 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’a kara saldırısı yapılacağı konusunda söz verdiğini söyledi.
Zaten, uluslararası çağrılara rağmen Refah’a saldırı planını onayladığını defalarca yineleyen Netanyahu, esir takası mutabakatı olsa da olmasa da Refah’a saldıracaklarını söylemişti.
Peki, Batı’nın verdiği maddi destekler biterse katliam son bulur mu? Bu yardım yeni saldırıların habercisi mi? Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Levent Ersin Orallı ile konuştuk.
“İsrail ordusu tecrübesiz”
Doç. Dr. Orallı, Batı’nın verdiği bu desteğin Tel Aviv için oldukça önemli olduğunu belirterek İsrail’in bölgede silah üstünlüğünün olmadığına işaret ediyor:
“İsrail bölgede en tecrübesiz orduya sahip olanların başında geliyor. Dolayısıyla İsrail’in sahip olduğu teknolojik kabiliyet ya da bir silah üstünlüğünün söz konusu olmadığı gerçeğini Gazze’ye ilişkin operasyonların ve katliamların tüm aşamasında hep beraber gözlemleyebildik.
İsrail’in ABD desteği olmadan, İngiliz istihbarat yapılanmasına ilişkin bilgi aktarım süreci mevzubahis olmadan bu alanda operasyonların gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, Gazze’nin kuzeyinden Refah Koridoru’na kadar insanları sürgün etme kabiliyetine dahi sahip olmadığı gerçeğini hep beraber izledik.
Hamas’ın İsrail’le baş başa kaldığı İsrail ordusunu her platformda sıkıntıya soktuğunu, çok sayıda İsrail askerinin hayatını kaybettiğini ve İsrail’in arzu ettiği şekliyle bir süpürme operasyonunu gerçekleştiremediğini düşünürsek ABD’nin sahaya inmesi, Amerikan askerlerinin ortaya koymuş olduğu bir takım farklı stratejilerle beraber özellikle şu ana kadar çoktan 100 milyar doları aşan askeri yardımı, mühimmat yardımı ve teknoloji transferiyle beraber bir savaş empozesi içerisine girdiği gerçeğinin bilincinde olmak gerekir.”
“ABD, savaş üreten bir devlet”
Orallı’nın altını çizdiği bir nokta da ABD’nin bölge genelinde yaptığı stratejiler oluyor. ABD’nin “savaş üreten, kandan nemalanan bir devlet pozisyonunda” olduğunu belirtiyor.
Öyle ki bu durumun İsrail’in elini bölgede kuvvetlendirdiğini, ayrıca Ürdün, Lübnan gibi devletlerin merkezi hükümetlerinin de sessiz kalmasına neden olduğunu vurguluyor.
“Uzun yıllardan beri acı, kan ve ızdırap ihracatı yapan ABD, savunma sanayinden ziyade bir savaş sanayi üzerine yapmış olduğu yatırımların karşılığını İsrail’de aldığını iddia ediyor.
Ama bir gerçek var. İsrail’de olan sadece katliamdır. Makul bir askeri operasyonu başarıya ulaştıran temel unsur birinci olarak hedefe ulaşmaktır. İkinci olarak ise sivil zayiat sayısını mümkün olduğunca az tutabilmektir.
Fakat ortada bir ölçülülük, orantılılık ve sivil kaygıya ilişkin bir iz yok. Çok sayıda sivilin, kadının, çocuğun hayatını kaybettiği gerçeğini düşünürsek ABD’nin sahadaki operasyonunun da bir başarısızlık olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.”
“İsrail’in operasyonel kabiliyeti zayıf”
Orallı, İsrail’in daha önce yaptığı operasyonlara atıfta bulunarak 1947-48’de, 1956’da, 1967’de, 1973’de meydana gelen tüm Arap savaşlarında İsrail’in çok sayıda kayıp verdiğini belirtiyor. Bu noktada da operasyonel kabiliyetin zayıf bir ülke pozisyonunda olduğunu dile getiriyor.
Doç. Dr. Orallı son olarak, ABD’nin İsrail’e olan desteğine dikkati çekerek “Nasıl ki Rusya-Ukrayna savaşının uzamasını isteyen ya da Çin’in Tayvan üzerinde bir saldırısı olması durumunda Güneydoğu Asya’yı kan gölüne bulamak isteyen bir ABD gerçeği varsa, İsrail’in Gazze’deki işgal ve soykırım sürecinde de ABD’nin imzası bulunuyor” diyor.
Bu yüzden, Batı’nın hem kamuoyu bağlamında hem de mühimmat ve askeri lojistik bağlamında desteğini kesmesi durumunda İsrail’in nefessiz kalacağını dile getiriyor:
“Bu durum belki de bu çığlığın sona ermesi ve bu manada soykırım suçlarının çok daha kolay bir şekilde yargılanabilmesine zemin oluşturacak daha fazla sivil kaybının da önlenmesini beraberinde getirecektir.
O bakımdan, Batı dünyası kamuoyunun kendi ülkelerindeki liderler üzerinde oluşturacağı baskı, İsrail’de Netanyahu üzerinde oluşacak baskıdan çok daha kıymetlidir.
İngiltere, ABD, Almanya, Hollanda ve Fransa İsrail’e olan askeri ve siyasi desteğini keserse şüphesiz eşitler arasında bir çatışma sürecinde İsrail’in galip çıkma ihtimali olmadığı bir operasyonel dönem doğacaktır.
Bu durumda da Batı dünyası kendi varlığını sorgulamaya başlayacaktır.”